Köyün birinde arıcılıkla uğraşan bir ailenin
beş altı yaşlarındaki çocuğu yemeden içmeden kesilivermiş. Su ve bal
dışında bir şeyin yüzüne bakmıyormuş. Ne ekmek, ne süt, ne şeker
kesinlikle yemiyormuş. Ailenin, akrabaların, arkadaşların, tüm köy
halkının çabaları işe yaramamış. Ufaklık balı parmaklıyor, başka
hiçbir şeyi ağzına koymuyormuş. Gitikçe zayıflayan çocuğu doktor
doktor, hoca hoca gezdirmişler. Büyülere, telkinlere götürmüşler.
Para etmemiş. Çocuğun gözü baldan başka bir şey görmüyormuş. Tabii
ağzı ve midesi de öyle...
Sonra bir gün bilen kişiler bir erenden övgüyle bahsetmişler. Her
gün bir kapıya giden aile, iskelete dönen çocuğu alıp eren kişinin
kapısına varmış. Yaşlı adam onları uzun uzun dinledikten sonra bir
iç geçirmiş ve demiş ki:
- "Bilmiyorum, belki elimden bir şey gelir ama bana on gün müsaade
etmeniz gerekir. Yine de size söz veremem. On gün sonra ne olur
bilemem. Belki bir yardımım dokunur."
Ailenin tüm ısrarlarına rağmen yaşlı adam on gün sonra görüşmek
üzere onları yolcu etmiş.
On gün boyunca çocuğu kapı kapı gezdiren, ufaklığın hiçbir telkin
tınmayan sabit bakışlarını ve iyice güçsüzleşen bedenini umutsuzca
izleyen aile, on gün sonra yaşlı adamın karşısına çıkmışlar. Yaşlı
adam sabırsızlıkla kendisine bakan anneyle babanın elinden çocuğu
tutup yanına çekmiş, ona şöyle bir bakmış:
- "Baldan başka şeyler de yeniyor, daha iyi oluyor..." demiş ve bir
parça ekmek uzatmış. Çocuk da başını sallayıp ekmeği kemirmeye
başlamış.
O günden sonra her şeyi yemeğe başlayan çocuğun ailesi bayram etmiş
tabii. Ama babası bir yandan da büyük bir meraka düşmüş. "Bu
dervişin söyledilerini bin kere başkaları da söyledi. Daha güzel,
daha etkileyici laflar edenler de oldu. Ama çocuk niye bu adamı
dinledi? İhtiyardaki keramet nedir? Dur hele... Belki işime yarar...
İşin sırrını öğrenirsem herkese istediğim her şeyi yaptırırım" deyip
yaşlı adamın peşine düşmüş. Onu görür görmez dolambaçlı yollardan
sorusunu sormuş.
Derviş bu karmaşık laflar içindeki soruyu farkedince gülümsemiş. "Basit"
demiş. "Ben de bal düşkünüyüm. Kulübenin arkasında iki kovan var.
Bazı günler sadece bal yiyorum. Başka şey yemek hiç canım istemiyor.
Zorunluluktan yiyorum. Siz çocuğu getirdiğinizde ağzımdan çıkan
sözün sahibi olmak için on gün müsaade istedim ve on gün ağzıma bal
koymadım. Zor oldu ama başardım. Gördüm ki baldan başka şeyler de
yenirmiş. Bunu söyledim. Çocuk benim kendi söylediklerime yürekten
inandığımı hissetti. Bu nedenle inandı" demiş ve keramet avcısı
babanın gözlerine bakıp sözlerini şöyle bitirmiş:
"Yürekten akan sözler yüreğe akar. Ağızdan çıkan sözler ise bir
kulaktan girer bir kulaktan çıkar..." |