İlkbaharın son günleri olmasına rağmen, yağmur,
sabahtan beri durmaksızın yağıyordu. Adam elindeki raporu masasının
üzerine bıraktı ve başını kaldırarak karşısındaki genç kıza baktı.
Kız, gözlerinde biriken yaşları eliyle sildikten sonra adama döndü
ve
"Ta başından beri biliyordun,değil mi?" diye sordu.
"Evet" diye cevap verdi adam.
Ta başından, kızı ilk muayene ettiği dört gün öncesinden beri
biliyordu.
"Çok güzel oynadın doğrusu rolünü" dedi, kız.
Adam cevap vermedi, yüzünü pencereden yana çevirdi ve dört gün
öncesini düşündü. Kızın muayenehanesine geldiği ilk günü. 24-25
yaşlarındaydı. O gün de bugünkü gibi yalnız başına gelmişti. Uzun
boyu, kısa küt kesilmiş kumral saçları, renkli gözleriyle etkileyici
bir güzelliği vardı. Yüzünde hafif bir endişe, yanaklarında belki
biraz utanmanın verdiği pembelik gözleniyordu.
"Sağ göğsümde üç aydır bir sertlik fark ettim. Ağrısı yok, geçer
dedim, aldırmadım, ama geçmedi işte" demişti.
Kısa bir öykü alma sonrası muayene odasına geçtiler. Kız, çekingen
tavırlarla soyundu ve uzandı. Adam,kızın göğsüne ilk dokunduğu anda
gerçeği anladı. Bu kız kanserdi! Ve hem de çok gecikmişti. Koltuk
altı da bezelerle doluydu işte. Belki yüzlerce meme hastası olmuştu
ama ilk defa bu kadar genç yaştakine rastlamıştı. O dakikadan
itibaren oynamaya, rol yapmaya başladı adam. Kızın endişesini
dağıtmak için ne şaklabanlıklar yapmamıştı ki.
"Pek önemli bir şey gibi durmuyor. Ama buradan küçük bir parça almam
lazım."
"Patoloji için mi yani?" diye sordu kız.
"Yok canım" dedi adam, "kendi özel koleksiyonum için, yani bu kadar
güzel göğse pek sık rastlanmıyor da, bir hatıra almam şart oldu."
Birlikte güldüler. Kızın artık gülen yüzünde korkunun ve kaygının
görünümü kalmamıştı. Ta ki bugüne kadar.
Yüzünü pencereden, odaya geri çevirdi adam. Hiç istemediği halde
kızla göz göze geldiler.
"Yani şimdi, dört gün boyunca huzurlu uyuduğum için sana teşekkür mü
borçluyum?"
Yoo, hayır, teşekkür beklemiyordu adam. Bu dört gece boyunca onun
uykusuzluğunu, kaygısını ve korkusunu devralmıştı. Ve şimdi geri
veriyordu bunları genç kıza, onun geride kalan ömrü boyunca, bir
daha beyninden hiç çıkmamasıca...
Kız, oturduğu koltuktan kalkmış, küçük odanın içinde bir-iki tur
atmış ve şimdi pencerenin önüne gelmişti. Göğsünün tümüyle
alınacağını öğrenmişti.
Ağlamıyordu artık.
Sesinde isyanın, öfkenin ve kadere lanetin olması gereken tonlaması
da yoktu ne yazık ki.
Adam, onun tenine dokunsa buz gibi olduğunu hissedecekti.
"Çok canım yanacak mı?"
"Korktuğun kadar değil" dedi adam.
Bu sorulara hazırlıklıydı beyni. Bunlar kolay sorulardı.
"Saçlarım dökülecek değil mi?"
"Evet, ama yerine yenisi hem de daha gür çıkacak"
"Ya, alınan göğsümün yerine yenisi çıkacak mı?"
"Eğer sen istersen, plastik cerrahlar yerine o kadar güzel bir göğüs
yaparlar ki, sağlam göğsünü bile almam için bana yalvarırsın."
Kız, burnunu ve dudaklarını cama iyice yapıştırdı. Adama döndüğünde
camda dudaklarının izi kalmıştı.
"Bu izi hiç silme olur mu?" dedi kız.
"Ben öldükten sonra bile bu iz burada kalsın. Sahi çok uzak değil
ölümüm değil mi?"
İşte adamın korktuğu soru gelmişti. Nasıl da gafil yakalanmıştı, o
çok övündüğü, o yanından hiç ayırmadığı kıvrak zekası, hazır
cevaplılığı. Nasıl söyleyebilirdi ona, son iki yılı acılar içinde
geçecek en fazla dört, bilemedin beş yıllık ömrü olduğunu? Nasıl
söyleyebilirdi, son altı ayında, her sabah uyandığında tanrıdan
canını bir an önce alması için yalvaracağını.. Nasıl söyleyebilirdi
ona, kelebeklerin ömrünün kısa olduğunu?
Tek çaresi vardı adamın, yalan söylemek, pespembe mutluluk tabloları
çizerek polyanna rolünü ustaca oynamak. Konuştu, anlattı, güldü,
güldürdü. Riyakarlığı iyi beceriyordu doğrusu. Kız artık iyice
rahatlamış gibiydi. Çocukluğundan bahsetti adama, ilk aşkından,
sonraki sevgililerinden, işinden...
"Ben portföy yöneticisiyim"
"Ne demek o?"
"Yani bir bankada, yatırım danışmanıyım. İstersen senin portföyünü
de ben yöneteyim"
"Hayır canım, gerekmez. Benim işim de hastalarımın portföyünü
boşaltmak."
Vedalaştıktan sonra kapıya doğru yürüdü genç kız, sonra döndü ve,
"Neden seni seçtim biliyor musun?" dedi.
"Bu konuda buralarda benden iyisi yok ta ondan."
"Sen öyle san"
"O halde, ben çok yakışıklıyım onun için."
"Haydi canım sen de" dedi kız, gülüştüler.
"Sende başka bir şey var; huzur veren, rahatlatan, güldüren değişik
bir şey işte... Senin elinde ölüme gitmek bile zevkli olacak"
Kız çıkmıştı.
Adam camında dudak izi olan pencereyi açtı.
Başını dışarı uzatıp gökyüzünü seyretti bir süre. Tekrar içeri
girdiğinde gözlüklerinin altındaki damlaları sildi.
Yağmur, çoktan durmuştu oysa...
|